Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir karga varmış. Bu karga çok yaramaz, hiç yerinde duramazmış. Daldan dala uçar, sonra da çok sevdiği yaban güllerine konarmış. Yine bir gün bir gül ağacına konmuş. Güller o kadar güzel kokuyormuş ki, karganın aklı başından gitmiş. Bilemeden bir dikenin üstüne basmış. Diken karganın canını çok acıtmış. Ama olsun, çok sevdiği gülün dikeniymiş bu, ayağından çıkardığı dikeni atmaya kıyamamış, yanında da saklayamadığı için götürüp bir nineye vermiş ve; “Nineciğim!” demiş, “Bu dikeni benim için saklar mısın?” Nine dikeni alıp saklamış, ama karganın işine de pek akıl erdirememiş doğrusu.
Aradan uzun bir zaman geçmiş. Bir akşam nine, kandili yakmak isterken, kandilin fitili takılmış. Karganın verdiği diken gelmiş aklına. Lambanın fitilini dikenle çıkarmış, ancak diken de yanıp kül olmuş. Tam o sırada karga, “gaak!” demiş gelmiş. “Nineceğim!” demiş, “Dikenimi almaya geldim.”
Nine olanları kargaya anlatmış. Karga bu, dinler mi hiç? “Ya dikenimi, ya kandili. Ya dikenimi, ya kandili…” diye tutturmuş. Üstelik bağırıp çağırıyormuş da. Nine çaresiz kandili kargaya vermiş. Karga uçup gitmiş. Bir bahçede çalışan yaşlı bir kadın görünce yanına varmış. “Nineciğim!” demiş, “Şu kandili benim için saklar mısın?” Yaşlı kadın kabul etmiş, karga da gitmiş. Nine bir akşam ineği sağmaya giderken, karganın kandilini yakıp gitmiş ahıra, ineğin arka tarafına koyup, başlamış süt sağmaya, inek ilk defa gördüğü kandili kim bilir ne zannetmiş ki, vurup tekmeyi parçalamış. Tam o sırada karga gelmiş. Nine olanları anlatmış ama, karga bu dinler mi? Durmadan; “Ya kandili, ya ineği. Ya kandili, ya ineği…” diye söylenip durmuş. Nine karganın sızlanmalarına dayanamayıp ineği ona vermiş.
Karga ineği alıp götürmüş. Gördüğü başka bir yaşlı kadına; “Nineciğim!” demiş, “Benim için bu ineği saklar mısın?” Nine kabul edince, karga da uçup gitmiş. Nine ineği alınca, sütünü sağıp yoğurt, yağ ve peynir yapmış. Kendileri yemişler, komşulara da dağıtmışlar. Ninenin oğlunun düğünü olacakmış. Nine bakmış ki karga ortalarda yok; “Şu ineği kesip düğün yemeği yapayım bari.” diyerek ineği kesmiş. Bütün misafirler yiyip doymuş. Karga, etin kokusunu alır da durur mu, hemen uçup gelmiş. “Ben ineğimi almaya geldim!” demiş. Ninenin rengi atmış, benzi solmuş. Durumu kargaya anlatmış, ama karga anlamak istemiyor, durmadan bağırıp çağırıyormuş. Nine çaresiz; “Ya ineğimi, ya gelini. Ya ineğimi, ya gelini…” diye gak’layan kargaya, gelinini vermiş.
Karga gelinin koluna girip yürümeye başlamış. Az gitmişler, uz gitmişler. Dere tepe düz gitmişler. Sonunda bir çobanla karşılaşmışlar. Çoban da bir yanık kaval çalıyormuş ki, sormayın. Karganın bile çok hoşuna gitmiş. Bir kendi sesine, bir de kavaldan çıkan sese bakan karga, bir “aahh” çekmiş. Bir süre durup dinlemişler, Sonunda karga çobana yaklaşıp; “Çoban kardeş!” demiş, “Gel sen şu gelini al da, elindeki kavalı bana ver. Gelin sana, kaval da bana yakışır.” Çoban bu teklife çok sevinmiş. Karga gelini verip de kavalı alınca, başlamış kavala üflemeye. Geçtiği tüm köylerde bu şarkıyı söylemeye başlamış. Hem çalıyor hem söylüyormuş; “Dikeni verip kandili aldım. Kandili verip ineği aldım. İneği verip gelini aldım. Gelini verip kavalı aldım. Düttürü düttürü düttürü düt. Düttürü düt düttürü düt...”
Bu bebek ve çocuk masalı olan Ayağına Diken Batan Karga masalı da burada bitti, diğer eğlenceli ve eğitici hayvan masalları (FABL) için lütfen TIKLAYIN