Bir varmış bir yokmuş… tanrının kulu çokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde, yemyeşil bir ülkenin mutlu bir kralı varmış. Kral bu mutluluğunu, çok sevdiği kraliçeye ve dört çocuğuna borçluymuş.
Bir gün kraliçe hastalanmış. Ülkenin bütün doktorları toplanmışlar, ama kraliçeyi bir türlü iyileştirememişler. Sonunda kraliçe ölmüş. Herkes bu iyi yürekli kraliçenin arkasından günlerce yas tutmuş. Kral, sevgili kraliçesine ve öksüz kalan çocuklarına çok üzülüyormuş. Çocuklar çok küçük olduklarından, bakıma ve sevgiye ihtiyaçları varmış. Ama kral saraya, bir üvey anne getirmek istemiyormuş.
Sonunda ölen kraliçenin kızkardeşi gelmiş akıllara. Kralın evlenebileceği uygun birisiymiş o. Üstelik çocukların teyzeleri olan bu kadın çocukları, çocuklar da teyzelerini çok seviyormuş. Hemen düğün hazırlıklarına başlanmış.
Kral, ölen eşinin kız kardeşiyle evlenivermiş. Kısa zamanda saray yine o eski güzel günlerine kavuşmuş. Çocuklar neşe içinde oynuyorlarmış artık.
Bir zaman sonra kraliçe, çocuklara gösterilen sevgiyi kıskanmaya başlamış. Öyle ki bu kıskançlığı, onu yakıcı bir ateş gibi sarmaya ve bütün zihnini meşgul etmeye başlamış. Daha fazla dayanamayan kraliçe, çocukları saraydan uzaklaştırmaya karar vermiş. Ne de olsa onlar kız kardeşinin çocuklarıymış, öldürmeye de gönlü razı olmamış.
Bir gün çocuklara; “Sevgili yavrularımı” demiş, “Uzun zamandır sarayda sıkıldınız. Ben arabayı hazırlattım. Göl kıyısına gidip eğlenmeye ne dersiniz?”
Çocuklar bu teklife çok şevinmiş. Neşe ile arabaya binmişler. Ormanın iç kısımlarındaki göl kıyısına geldiklerinde, kraliçe arabayı durdurmuş. Çocuklar göle girmişler.
Gölün serin ve tatlı sularında eğlenip şakalaşıyorlarmış. Bütün kalbini kötülük kaplamış olan kraliçe ise, öğrendiği büyüyü yapmaya başlamış. Çantasından çıkardığı bir karışımı suya döken kraliçe bir yandan da şöyle söyleniyormuş; “Göldeki dört çocuk, insan kılığından çıkıp kuğu olsun. Üç yıl burada, üç yıl akdenizde, üç yıl da karadenizde kalsınlar. Aradan dokuz yıl geçtikten sonra her tarafı davul sesleri kaplasın. Davul seslerini duyan kuğular uyanıp insan olsunlar.”
Gerçekten de kraliçenin büyüsü hemen etkisini göstermiş. Çocuklar birer kuğu olup gölde yüzmeye başlamışlar. Üvey anne saraya, yanında çocuklar olmadığı halde dönmüş. Krala da; “Onları göle götürmüştüm, fakat kayboldular.” demiş.
Kral bu habere çok üzülmüş. Hemen göle koşmuş, Ancak gölde dört kuğudan başka kimsecikler yokmuş. Günlerce ülkesinde aranmadık yer bırakmayan kral, çocuklarının izine rastlayamamış.
Tekrar göl kıyısına giden kral üzgün bir şekilde gezinirken, kuğuların kendisine doğru gelmekte olduklarını görmüş. Krala yaklaşan kuğular hep bir ağızdan; “Sevgili babacığım!” demişler. “Biz senin çocuklarınızız. Teyzemiz bizi büyü ile bu hale getirdi.”
Kral bu habere çok sevinmiş. Hemen ülkenin bütün büyücülerini huzuruna çağırtıp; “Çabuk bu kadını karga kılığına sokun!” emrini vermiş. “Çok çirkin bir karga olsun ve ömrü boyunca öyle kalsın. Göldeki kuğular ise benim çocuklarımdır. Onları da eski haline getirin!” Kraliçeyi karga kılığına sokmak büyücüler için zor olmamış. Ancak kuğuları eski hallerine getirmeyi başaramamışlar.
Kral göl kıyısına taşınarak, kuğuların, yani sevgili yavrularının yanında yaşamaya başlamış. Üç yıl sonra, kuğular uçup doğu denizine doğru yol almaya başlamışlar. Kral da beraber gitmiş. Üç yıl doğu denizinde kalmışlar. Üçüncü yılın sonunda havalanan kuğular, bu kez de batı denizinin yolunu tutmuşlar. Kral da, bütün adamlarıyla birlikte peşlerinden gidiyormuş.
Batı denizinde geçirilen üç yılın sonunda her tarafı davul sesleri kaplamış, Davul seslerini duyan kuğular, üç delikanlı ve bir genç kız olarak insan haline dönüşmüşler. Çünkü aradan dokuz yıl geçtiği için, çocuklar büyümüş.
Kral ve bütün ülke halkı çok sevinmiş. Kırk gün kırk gece şenlikler düzenlenip eğlenmişler. Sonraki günlerde kral, oğullarını güzel kızlarla, kızını da yakışıklı bir prensle evlendirmiş,
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Diğer Çocuk ve uyku masalları için BURAYA TIKLA