Bir horoz yaşlanınca sahibi tarafından kesilmek istenmiş. Bunu anlayan horoz da çiftlikten gizlice kaçmış. Yolda yaşlı bir köpekle karşılaşmış. Meğer köpeğin kaderi de aynıymış. Yaşlandığı için sahibi tarafından kovulduğunu anlatmış. Böylece bu iki hayvan arkadaş olmuşlar.
Az gitmişler uz gitmişler. Gece olmuş bir ağaca sığınmışlar. Horoz, ağacın dallarından birine tünerken, köpek de ağacın kovuğuna girmiş. İkisi de yatmış uyumuş. Sabah olunca ilk olarak horoz uyanmış. Keyifle ötmüş sonra. “Ü ürü üüüü…” Bu sesi duyan tilki durur mu. Hemen ağacın altına gelmiş.

Ağaca çıkamayacağını anlayınca, horozu ağaçtan indirmenin yollarını düşünmüş ve başlamış dil dökmeye; “Benim canım dayıcığım!” demiş, “Yıllardır seni arıyordum. Hasretinden yandım kavruldum. Biliyor musun sevgili dayıcığım? Sana büyük bir miras kaldı. Paranı vermek için yıllarca aradım durdum seni. Çok şükür şimdi buldum işte. Ben çıkabilsem yukarı, hemen boynuna sarılırdım. İn aşağı da, emanetini vereyim. Böylece bu borçtan kurtulmuş olayım.”
Tikli horozu yiyebilecek mi bakalım…
Horoz, yaşlılığın verdiği tecrübeye sahipmiş.
Hele ki aptal, hiç değilmiş. “Sevgili yeğenim!” diye seslenmiş ağaçtan.

“Ah, bir bilsen ne kadar heyecanlandım, ne çok özlediğimi hissettim. Dur hemen geleyim yanına, sarılayım boynuna. Haa, bir şeyi unuttum. Kovukta bir arkadaşım daha var. Hemen seslen, ona da söyleyelim geldiğini.”

Tilki buna çok sevinmiş. Avı bir iken şimdi iki olacakmış.

Hemen başını kovuktan içeri sokmuş, Bunu gören köpek fırlamış. Yakaladığı tilkiyi hırpalarken, horoz da kıs kıs gülüyormuş.
Böylece herkesi her zaman kandıramayacağını anlayan kurnaz tilki, oradan kaçarak canını zor kurtarmış.