Kral Çıplak adlı bu masalımızda, uzun yıllar önce bir ülkede, yeni elbiseler giymeyi çok seven bir kral yaşarmış. Sık sık değiştirdiği elbiselerini halkına göstermekten büyük zevk alırmış, Binlerce takım elbisesi olduğu halde, yine de durmadan yeni elbiseler diktirir, ülkenin hâzinesini bu yolda harcarmış. Çünkü onun için yeni bir elbise, ülkesinden ve halkından daha önemliymiş.
Bir gün bu kralın ülkesine iki sahtekâr gelmiş. Biraz araştırma yapınca, kralın yeni elbiselere olan düşkünlüğünü öğrenmişler. Kendilerini dokuma ustası ve aynı zamanda terzi olarak tanıtan bu adamlar, bir hana yerleşmişler. Söylediklerine göre dünyanın en ince ve en güzel kumaşlarını dokurlarmış, dokudukları kumaşlardaki renk ve desenlerin ise bir eşi daha yokmuş. Ancak, dokudukları kumaşları aptal olanlar göremezlermiş.
Söylenenleri kısa zamanda duyan kral, bu iki adamı sarayına çağırtmış. Kralın ikna edilmesi uzun sürmemiş tabi ki. Kral, kendi kendine; “Bu elbiseler tam da bana göre” diye düşünmüş. Öyle ya! Elbiseler sayesinde, çevresindeki aptal insanları da anlamış olacakmış.

Hemen anlaşma yapmışlar. Kraldan, kumaş ve diğer malzemeler için binlerce altın alan iki sahtekâr çalışmaya başlamış. Olmayan malzemelerden olmayan bir tezgâh yapmışlar hemen, Sonra da olmayan iplikleri dokumaya başlamışlar. Harıl harıl çalışıyorlarmış görünürde. Ancak dokumacıların var dediği ipek iplikleri ve altın işlemeleri gören yokmuş. Hiç kimse aptal damgası yemeyi göze alıp da, bunu söylemeye cesaret edemiyormuş. Kral da dahil, gören herkes; “Aaaa! Ne kadar güzel bir kumaş bu böyle” diyormuş. Her gün yeni ihtiyaçlar belirleyen dokumacılar, kraldan durmadan altın istiyorlarmış. Öyle ki bu elbiseler yüzünden hazine, boşalmak üzereymiş.
Günler sonra iki sahtekâr, dokuma işleminin bittiğini ve elbiseyi dikmeye başladıklarını söylemişler. Olmayan iğnelere, olmayan iplikler takılıyor, olmayan kumaşlardan olmayan bir elbise dikiliyormuş.
Kral; “Aptal olduğum düşünülmesin” diyerek, hiç bir şey göremediğini söylemiyormuş. Vezirler ve diğer saray çalışanları da şöyle düşünüyormuş; “Eğer kumaşları göremiyoruz dersek, aptal olduğumuz anlaşılır ve hiç bir kral da aptal birisini sarayında barındırmaz.”
Bütün saray halkı, olmayan kumaşı öve öve bitiremiyormuş. Aptallıkları anlaşılmasın diye; “Aman Tanrım!” diyorlarmış. “Ne kadar da güzel renkleri var. Ya şu dokuma ve desenlere ne demeli? Bu kumaşın dünyada bir eşi daha olamaz!”
Nihayet prova işlemlerine başlanmış. Kral, iki sahtekâr tarafından soyunduruluyor ve gerçekte olmayan elbiseler giyindiriliyormuş. Kralın şüphelerini gidermek için de durmadan şöyle diyorlarmış; “Aptallar elbiselerinizi göremiyecekleri için sizi çıplak sanacaklar. Siz buna sakın aldırmayın. Siz çok akıllı bir kral olduğunuz için, elbiseleri rahatlıkla görüyorsunuz.”

Kral bu sözler karşısında bozuntuya vermiyor; “Evet, evet!” diyormuş. “Gerçekten elbiseler çok güzel oldu.”
Sonunda iki sahtekâr, elbisenin tamam olduğunu söylemiş. Kral elbiseyi bayram töreninde giyip halkına da göstermek istiyormuş. Bayram günü gelip çatmış. Sabah erkenden iki sahtekâr kralı soyundurmuş.
Olmayan elbiseleri giyindirir gibi yaparken; “Üzerinizde çok güzel durdu. Size çok yakıştı.” diyorlarmış. Kral kendisini çıplak olarak görüyor, ama bunu bir türlü söyleyemiyormuş. Sarayda ki hiç kimse de bunu söyleme cesaretini kendinde bulamıyormuş. Herkes; “Aptallığım anlaşılmasın” diye düşünüyormuş.
Böylece kral, çıplak olarak yürümüş tören alanına. Üzerinde elbise varmış gibi yürüyor, yeni elbisesinin ne kadar güzel olduğunu göstermek isteyen bir eda takınıyormuş.

Kralın çıplak olduğunu gören halk, elbiselerin aptallar tarafından görülemediği yalanına inandırıldıkları ve biraz da korktukları için kralı alkışlıyormuş. Tören alanındaki herkes, kralın üstündeki elbiselerin çok güzel olduğunu söylüyormuş.
Birden, kalabalığın arasından küçük bir çocuk fırlamış ortaya. Parmağıyla kralı gösterip; “Kral çıplak! Kral çıplak!” diye bağırmaya başlamış. Hiç bir çıkarı ve hesabı olmayan çocuğun sözlerini duyan herkes, birbirine aynı sözleri söylemeye başlamış.
“Kral çıplak! Kral çıplak!” sözleri, gittikçe artan bir dalga halinde bütün topluluğun ağzında tekrarlanıp duruyormuş.
Gösteriş düşkünü kral, büyük bir oyuna geldiğini anlamış ve aceleyle üzerine bir şeyler örtüp saraya kaçmış. Adamlarına emir vererek iki sahtekârı her tarafta aratmış, Ama onlar ülkeyi çoktan terk ettikleri için bulunamamışlar.
Kral daha sonra, kendisine yağ çekmek için iki yüzlü davranan vezirlerini görevden almış. Bundan sonra halkı için çalışacağına söz vererek gereksiz yere elbise diktirmekten vazgeçmiş.
İçinde kral olan tüm masalları görmek için BURAYA TIKLA