Külkedisi adlı bu masalda, bir zamanlar, karısı ve küçük kızı ile birlikte mutlu bir hayat süren, zengin bir adam varmış. Bir gün adamın karısı hastalanmış. Yakında öleceğini anlayan kadın, kızını yanına çağırıp; “Benim dünya güzeli yavrum!” demiş. “İyi kalpli olursan, tanrı daima yardımcın olur. Ben ölürsem sakın üzülme. Çünkü seni gökyüzünden seyredip, korumaya çalışacağım.”
Kadın bu sözleri söyledikten sonra ölmüş. Bir süre sonra adam başka bir kadınla evlenmiş. Evlendiği kadının da iki kızı varmış. Üvey anne ve kızları öyle kötü kalpliymiş ki, adam da bir süre sonra ölünce, küçük kıza hayatı zindan etmişler.
Üzerindeki güzel elbiseleri çıkarıp, eski püskü elbiseler giydirmişler ona, Sonra da hizmetçilerin arasına atmışlar. Sürekli en ağır işlerde çalıştırıyorlarmış. Gün doğmadan kalkan kız; su taşır, ateş yakar, yemek pişirir, elbiseleri yıkarmış. Kalpleri gibi yüzleri de çirkin olan üvey kardeşleri onunla alay eder; küllerin içine pirinçler, mercimekler, bezelyeler döküp toplamasını isterlermiş.

Küllerin içindekileri toplamaktan yorgun düşen kıza ne bir ekmek ne de yatacak yer verirlermiş. Küllerin içinde yatıp uyumak zorunda kalan zavallı kızın üstü başı tozlu ve kirli olurmuş her zaman. Bu yüzden ona “Kül Kedisi” adını takmışlar.
Üvey anne ve iki kızı ise. Külkedisi’nin babasından kalan serveti har vurup harman savuruyormuş. Süslü elbiseler giyip, en güzel mücevherleri takınıyorlar; eğlenceden eğlenceye koşup zengin bir koca bulmaya
çalışıyorlarmış.
Külkedisi’nin, yüzü gibi huyu da güzelmiş. Kendisine yapılanlar karşısında iyimserliğini bozmaz, hayata küsmezmiş, Fırsat buldukça annesinin mezarına gidip dua eder ve onunla dertleşirmiş. Her defasında da, bir beyaz kuş gelip dallara konar, kıza ne istediğini sorarmış, Külkedisi hiç bir şey istemezmiş.
Kül Kedisi’nin evinde bunlar olurken, ülkenin kralı da oğlunu kiminle evlendireceği düşünüyormuş. Sonunda kral, üç gün üç gece sürecek bir eğlence hazırlayıp ülkesindeki bütün genç kızları bu eğlenceye davet etmiş. Oğlundan da, bu kızlardan birisini beğenip evlenmesini istiyormuş.
Kül Kedisi’nin üvey kardeşleri, eğlenceye gitmek için hazırlıklara başlamışlar hemen. Tek düşünceleri prensle evlenmekmiş. Kül Kedisi’ni çağırıp; “Hadi bakalım!” demişler. “Saçlarımızı tara! Ayakkabılarımızı
boya! Tokalarımızı ilikle! Elbiselerimizi giydir!“
Söylenenleri yapan Külkedisi, eğlenceye gitmek için üvey annesinden izin istemiş. Üvey anne ve kötü kalpli kızlar kahkahalarla gülüp; “Bu halinle mi?” demişler. “Kirin pasın içindesin. Ne elbisen var, ne de ayakkabın.” Kül Kedisi ısrar edince de çok kızmışlar. “Hadi bakalım!” demişler. “Çok konuşma da, küllerin içine döktüğümüz bezelyeleri ayıkla çabuk. Bitirdikten sonra gidebilirsin ancak. Tabii seni bu halinle saraydan içeri alırlarsa.”
Üvey anne ve kötü kalpli kızlar, Kül Kedisi’nin bezelyeleri sabaha kadar ayıklayamıyacağını, hem ayıklasa bile bu haliyle onu saraya kimsenin almayacağını düşünüyorlarmış.
Onlar gittikten sonra bahçeye çıkan Kül Kedisi kuşlarla konuşmaya başlamış. “Sevgili güvercinler, kumrular, gökyüzünün bütün kuşları! Ne olursunuz bana yardım edin de şu bezelyeleri ayıklayalım!” demiş.
Az sonra içerisi çeşit çeşit kuşlarla dolmuş. Kuşlar bezelyeleri kısa bir zamanda küllerin içinden ayıklamışlar.
Külkedisi bir an, bu elbiselerle saraya gidemiyeceğini düşünüp tanrıya yalvarmış. “Ne olur tanrım, bana yardım et.“demiş.

Az sonra Külkedisi, annesinin mezarında gördüğü beyaz kuşun, çok güzel bir elbise ve bir çift ayakkabı ile içeri girdiğini görmüş. Aynaya baktığında ise, saçlarının taranmış, her tarafının pırıl pırıl temizlenmiş olduğu görüp şaşırmış. Elbiseleri ve ayakkabıları giyen Külkedisi öyle bir güzelleşmiş ki sormayın. Hemen koşup saraya gitmiş. Külkedisi’ni gören prens, o gece başka bir kızla ilgilenmemiş. Sürekli onunla dans edip eğlenmiş. Daha eğlence dağılmadan gizlice eve dönen Külkedisi, eski haline geri dönüp küllerin arasında yatmaya başlamış.
Ertesi gün beyaz kuş, Külkedisi’ne daha güzel bir elbise getirmiş. Saraya gittiğinde prensi o kadar etkilemiş ki, prensin gözü Kül Kedisi’nden başkasını görmez olmuş. Herkes bu güzel kızın kim olduğunu merak ediyormuş. Külkedisi prensi bu kez de atlatıp eve gizlice dönmeyi başarmış. Evde, eski pasaklı haline döndüğünden kimse ondan şüphelenmemiş.
Üçüncü gün, Kül Kedisi’nin önüne daha güzel bir elbise bırakmış beyaz kuş. Kül Kedisi saraya gidip sabaha kadar prensle dans etmiş. Prens ise evleneceği kızı bulduğu için çok sevinçliymiş. Eve dönmek zorunda olduğunu düşünen Külkedisi saraydan gizlice çıkmış. Kendisini takip eden prensi görünce daha bir hızlı koşmaya başlamış. Bu arada ayakkabılarından bir tekini düşürmüş. Prens Külkedisi’ni kaybetmiş ama ayakkabısını bulduğu için sevinçliymiş.
Ertesi gün, kralın adamları prensin beğendiği kızı bütün ülkede aramaya başlamışlar. Ellerinde ise onu bulmaya yarayacak ayakkabı varmış. Bu ayakkabı hangi kızın ayağına olursa, aradıkları kız olduğunu düşünüp saraya getireceklermiş. Ama bütün aramalarına rağmen ayakkabının sahibi olan kızı bulamıyorlarmış. Sonunda Külkedisi’nin yaşadığı eve gelmişler.

Kül Kedisi’nin üvey kardeşleri büyük bir sevinçle ayakkabıyı denemiş. Ancak ayakkabı ayaklarına girmiyormuş. Hatta kızlardan biri, topuğundan birazcık kestiği halde yine de ayakkabı ayağına girmemiş. Adamlar saraya dönmek üzereymiş ki, kir pas içindeki Külkedisi’ni görmüşler. Külkedisi bu haliyle bile çok güzelmiş. Ayakkabıyı onun ayağında da denemek istediklerini söyleyen kralın adamlarına, üvey anne ve kızları çok gülmüş.
“Boşuna zahmet etmeyin!” demişler. “Bu pasaklı, aradığınız kız olamaz.” Ancak kralın adamları denemekte ısrarlıymış. Ayakkabıyı Külkedisi’nin önüne koyarak; “Hadi bakalım dene!” demişler. Ayakkabı, Külkedisi’nin ayağına tıpa tıp uymuş. Bunu gören adamlar, günlerdir aradıkları kızı bulduklarına çok sevinmişler. Hemen koşup prensi çağırmışlar. Prens Kül Kedisi’nin yüzüne bakınca tanımış onu. Bütün olanları seyreden üvey anne ve kötü yürekli kızları çok korkmuşlar.

Külkedisi ile prens, kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlenip ömürleri boyunca mutlu olmuşlar. Üvey anne ve kötü yürekli kızları ise Kül Kedisi’nin babasından kalan serveti bitirip, ömürleri boyunca sefalet içinde yaşamışlar.
İçinde prens olan tüm masalları görmek için BURAYA TIKLA