Bir varmış bir yokmuş. Dünyada insanlar pek çokmuş. Yeryüzünde iyiler olduğu gibi, kötüler de çokmuş. Güzeller güzellikleriyle övünürken, çirkinler de, “Ne yapalım tanrı bizi böyle yaratmış” derlermiş. Anlatacağım masalda güzel kim, çirkin kim? Ona çok dikkat edin.
Lapa lapa yağan karları pencereden seyretmenin keyfi bir başkadır. Çok eski zamanlarda bir kraliçe, işte bunu yapıyormuş. Pencere önünde oturmuş, hem dikiş dikiyor, hem de gökten yere tüy gibi inen kar tanelerini seyrediyormuş.
Ne olmuşsa birden parmağına iğne batmış. Pencere önündeki karların üzerine düşen üç damla kan çok hoş bir görüntü çıkarmış ortaya. Siyah boyalı pencere kasası, beyaz karlar ve karların üzerindeki kırmızı kan damlaları, öyle güzel bir uyum içindeymişler ki, kraliçe bu görüntüyü seyretmeye doyamamış. İçinden; ‘Ah keşke,” demiş. “Kar gibi beyaz, kan gibi kırmızı ve şu pencere tahtası gibi siyah bir çocuğum olsaydı.”
Aradan çok geçmemiş. Kraliçe nur topu gibi bir kız çocuğu doğurmuş. Kızın saçları tam da kraliçenin istediği gibiymiş. Saçlarına bakanlar, kan kırmızısını, kar beyazını ve siyahı aynı anda görebiliyorlarmış. Bu nedenle ona “Pamuk Prenses” adını vermişler.
Pamuk Prensesin doğumundan hemen sonra kraliçe ölmüş. Aradan bir yıl bile geçmeden kral başka birisiyle evlenmiş. Kralın evlendiği kadın çok güzelmiş, ancak kendini beğenmiş birisiymiş. Başka hiç kimsenin kendisinden daha güzel olabileceğine ihtimal vermezmiş. Yeni kraliçenin bir de, sihirli bir aynası varmış. Karşısına geçip; “Ayna ayna!” dermiş. “Söyle bana, benden güzel kim var?” Ayna da cevap verirmiş; “Bu ülkenin en güzel kadını sizsiniz efendim.”
Kraliçe her seferinde aynı cevabı alarak keyiflenirmiş. Gel zaman, git zaman, Pamuk Prenses de büyüyüp gelişmiş. Gittikçe güzelleşiyormuş. Yedi yaşına girince kraliçeden bile güzel, ayın ondördü gibi bir kız olup çıkmış.
Bir gün kraliçe aynanın karşısına geçip sormuş; “Ayna ayna! Söyle bana, benden güzel kim var?” Ayna cevap vermiş; “Şimdiye kadar dünyanın en güzel kadını sizdiniz, ama artık Pamuk Prenses sizden daha güzel.”
Bu sözleri duyan kraliçe irkilmiş Yüzü renkten renge girmeye başlamış. Bir daha, bir daha sormuş. Ama her seferinde aynadan aynı cevabı alıyormuş.
Kraliçe, aynı zamanda üvey kızı olan Pamuk Prenses’i kıskanmaya başlamış. Bu kıskançlık öyle büyümüş öyle büyümüş ki, ateş olup yakmaya başlamış onu. Sonunda kiralık bir katil tutmuş. Pamuk Prenses ormana götürüp öldürmesini, ciğerlerini de kendisine getirmesini istemiş ondan.
Pamuk Prenses’i ormana götüren katil, tam onu kesmek üzereymiş ki, kalbi yumuşamış. Kendi kendine; “Bu kadar güzel ve sevimli bir kızcağıza nasıl kıyarım!” demiş.
Saraya geri dönmemesi şartıyla Pamuk Prenses’i serbest bırakan katil, ormandaki hayvanlardan birini keserek ciğerlerini kraliçeye götürmüş.
Koskoca ormanın içinde tek başına kalan Pamuk Prenses, korkmaya başlamış. Durmadan koşmuş, koşmuş. Sonunda küçük bir ev görüp içine girmiş. Bu evde her şey mini minnacıkmış. Her yer tertemiz, pırıl pırılmış. Ortada küçücük bir masa, üstünde ise yedişer tane tabak, bıçak, kaşık ve çatal varmış. Duvarın önünde ise, beyaz örtülü yedi küçük karyola varmış. Yorgunluktan gözlerinden uyku akıyormuş. Yiyeceklerden atıştıran Pamuk Prenses, karyolalardan birisine büzüşüp uyumuş.
Ortalık iyice kararınca güle oynaya evin sahipleri girmiş içeriye. Bunlar yedi cücelermiş. Dağlardan maden çıkarırlarmış. Lambayı yaktıklarında içeriye birisinin girdiğini anlamışlar. Çünkü her şey bıraktıkları gibi durmuyormuş. Cücelerden birisi yatakta uyuyan Pamuk Prenses’i görmüş.
Hep birlikte başına toplanmışlar. Pamuk Prenses in güzelliği karşısında küçük dillerini yutacaklarmış neredeyse. Onu uyandırmaya kıyamamışlar. Cücelerden birisi yerde uyumuş. Sabah olunca Pamuk Prenses uyanmış. Cüceleri görünce çok korkmuş. Ancak cücelerin gülen yüzleri ve tatlı sözleri onu rahatlatmış.
Pamuk Prenses başından geçenleri bir bir anlatmış. Cüceler; “Sen hiç üzülme!” demişler. “Bizim evin işlerini yaparsın. Biz de senin isteklerini yerine getiririz.”
Sabahları cüceler maden aramaya gidince, Pamuk Prenses de evin işlerini görürmüş. Çamaşırları yıkar, yemek pişirir, yatakları yaparmış.
Pamuk Prensesle birlikte cücelerin mutlulukları artmış. Kötü kalpli kraliçenin bir gün Pamuk Prenses’i bulacağından korkmaya başlamışlar. Çünkü hepsi Pamuk Prenses’i çok sevmiş. Evden çıkmadan önce; “Kapıyı sakın kimseye açma!” diye tembihte bulunurlarmış.
Gelelim kraliçeye. Pamuk Prenses’in artık yaşamadığını düşünüyormuş. Bu nedenle içi rahatmış. Bir gün, kendinden emin bir şekilde aynanın karşısına geçip sormuş; “Ayna ayna! Söyle bana, benden güzel kim var?”
Ayna cevap vermiş; “Buraların en güzeli sizsiniz kraliçem. Ama dağlarda yaşayan yedi cücelerin yanındaki Pamuk Prenses sizden daha güzel.”
Kraliçe hiç beklemediği bu cevap karşısında kendinden geçmiş. Öyle sinirlenmiş ki, ağzından köpükler akmaya başlamış. Kendine gelince, Pamuk Prenses’i yok etmek için başka bir çare düşünmüş.
İhtiyar bir satıcı kılığına giren kraliçe, cücelerin yaşadığı dağlara gitmiş. Kulübeyi bulup kapıyı çalmış. Bir yandan da; “Güzel şeyler satarım!” diye bağırıyormuş. Pamuk Prenses pencereden bakınca bütün masumiyetini takınan kraliçe; “Ben basit bir satıcıyım. Bir şeyler alırsan bu fakiri sevindirirsin.”
Pamuk Prenses’in aklına hiç bir kötülük gelmemiş. Biraz da merhametinden olsa gerek, kadını içeri almış. İçeri giren kötü kalpli kraliçe, bir yandan tatlı tatlı konuşurken, bir yandan da elindeki renkli ipeklerden örülmüş kuşağı Pamuk Prensesin beline sıkıca sarmış. Neye uğrağını bilemeyen Pamuk Prenses, nefes alamayarak olduğu yere yığılmış. Akşam eve gelen cüceler, sevgili Pamuk Prenseslerini yerde görüp akılları başlarından gitmiş. Kuşağı kesip, Pamuk Prensesi kurtarmışlar.
Kraliçe saraya dönünce tekrar aynanın karşısına geçip gururla sormuş; “Ayna ayna! Söyle bana, benden güzel kim var?” Ayna cevap vermiş; “Buraların en güzeli sizsiniz kraliçem. Ama yedi cücelerin yanındaki Pamuk Prenses sizden daha güzel.”
Kadın bu sözleri duyunca çılgına dönmüş. Zehirli bir tarak yapmış hemen. Sonra da, başka bir kocakarı kılığına girerek dağın yolunu tutmuş. Allem etmiş, kallem etmiş. Pamuk Prenses’e kapıyı açtırmış. Elindeki tarağı Pamuk Prensesin kafasına değdirir değdirmez, zehir etkisini göstermiş ve Pamuk Prenses olduğu yere yığılmış.
Cüceler eve dönüp, Pamuk Prensesi yerde görünce çok üzülmüşler. Saçındaki tarağı çıkardıklarında Pamuk Prenses kendine gelmiş. Bir daha hiç kimseye kapı açmamasını söylemişler.
Kraliçe saraya dönünce aynanın karşısına geçip; “Ayna ayna!” demiş. “Söyle bana, benden güzel kim var?” Ayna cevap vermiş; “Buraların en güzeli sizsiniz kraliçem. Ama dağlarda yaşayan yedi cücelerin yanındaki Pamuk Prenses sizden daha güzel.”
Kraliçe çok kızmış. Hemen zehirli bir elma yapıp köylü kadın kılığında dağlara gitmiş. Pamuk Prenses kapıyı açmak niyetinde değilmiş. Yine de pencere önünden konuşmuş onunla. Bir sürü dil döken kraliçe, Pamuk Prensesin elmadan bir kez ısırmasını sağlamış, Bu ısırıkla birlikte Pamuk Prenses ölü gibi yere yığılmış. Bir koşu eve dönen kraliçe hemen aynanın karşısına geçip; “Ayna ayna!” demiş. “Söyle bana, benden güzel kim var?” Ayna cevap vermiş; “En güzel sizsiniz kraliçem! Sizden daha güzel yok.” Kraliçe bu cevaptan çok memnun olmuş.
Akşam olup cüceler eve geldiğinde, Pamuk Prensesi yerde ölü olarak bulmuşlar. Bütün çabalarına rağmen onu hayata döndüremeyince, camdan bir tabut yapıp içine koymuşlar. Üzerine de altın harflerle onun bir prenses olduğunu yazmışlar. Tabutun başında sıra ile nöbet tutuyorlarmış. Ormandaki bütün hayvanlar, yedi cücelerle birlikte Pamuk Prenses için gözyaşı dökmeye başlamış.
Aradan uzun yıllar geçtiği halde, tabutun içindeki Pamuk Prenses güzelliğinden hiç bir şey kaybetmemiş. Yedi cücelerin acıları da hiç dinmemiş.
Günün birinde bir prensin yolu o dağdan geçiyormuş. Pamuk Prensesi görünce ona aşık olmuş. Yedi cücelere yalvarıp; “Ne olursunuz!” demiş. “İstediğiniz her şeyi yapmaya hazırım. Yeter ki Pamuk Prensesi bana verin.“
Cüceler önce bunu kabul etmemiş. Daha sonra, prensin aşkına saygı duyarak tabutu ona vermişler. Prens tabutu uşaklarının omuzuna vererek yola koyulmuş. Yolda uşakların ayağı bir taşa takılmış. Olacak bu ya, sarsıntıyla birlikte Pamuk Prensesin ısırdığı zehirli elma dışarı fırlamış. Gözlerini açan Pamuk Prenses, tabutun kapağını açıp dışarı çıkmış.
Buna en çok sevinen prens olmuş. Hemen aşkını ilan edip evlenmek istediğini söylemiş. Pamuk Prenses bu teklifi seve seve kabul edince, düğün hazırlıklarına başlanmış.
Kötü kalpli kraliçeyi de davet etmişler düğüne. Cadı kraliçe düğüne gitmeden önce aynasının karşısına geçip; “Ayna ayna!” demiş. “Söyle bana, benden güzel kim var?” Ayna cevap vermiş; “Genç kraliçe sizden daha güzel.” Bu sözleri duyunca çılgına dönen kraliçe, önce düğüne gitmek istememiş. Ancak içindeki arzuyu yenememiş.
Önceden hazırlanan kızgın demir terlikler, düğüne gelen kötü kraliçenin önüne konulmuş. Terlikleri giymek zorunda kalan cadı kraliçe, oradan oraya çarparak cansız bir şekilde yere düşmüş.
Yedi cüceler ise, bu düğünün baş konuklarıymış.
Dillere destan bir düğünle evlenen Pamuk Prenses ve yakışıklı prens, ömür boyu mutlu bir hayat sürmüşler.
İçinde prensen olan tüm masalları görmek için BURAYA TIKLA