Bir zamanlar, yoksul ama mutlu bir oduncu varmış, Karısı onu, o da karısını çok severmiş. Yoksullukları onları üzmezmiş, Bilirlermiş ki, mutluluk, mal mülk çokluğundan daha büyük bir zenginliktir.
Oduncu ve karısı çocuk sahibi olmayı çok istermiş, ama bir türlü çocukları olmazmış. Tek üzüntü kaynakları da buymuş zaten.
Oduncunun karısı bir gün ırmağın kenarında çamaşır yıkıyormuş. Birden bir ses duyup irkilmiş. Etrafına bakınca kimsecikleri görememiş. Başını eğip, çamaşırları yıkamaya devam etmiş, Az sonra aynı sesi bir kez daha duyunca, sesin ırmaktan geldiğini anlamış. Sanki ırmak kahkahalarla gülüyor, haşır huşur sesler çıkarıyor gibiymiş. Kadın daha dikkatli bakınca, akan suyun üzerinde sürüklenen bir şeftali görmüş. Eğilip şeftaliyi eline alan kadın daha bir şaşırmış. Çünkü şeftali, bildiği şeftalilere pek benzemiyormuş. Altın renkliymiş, kabuğu bir bebeğin yanağı gibi taze ve yumuşak, kokusu ise harikaymış. Kadın, akşam yemeği çıktı diye çok sevinmiş.
Kocası eve dönünce olanları anlatmış. Sonra da şeftaliyi ona vermiş. Oduncu bıçağını çıkarıp şeftaliye dokundurmuş. Ama o da ne? Şeftaliden kahkaha sesleri geliyormuş. Oduncu ve karısı hayretle birbirlerine bakmışlar, Oduncu bir kez daha bıçağını şeftalinin üzerine koyunca, yine aynı kahkahalar duyulmuş. Çok korkan oduncu, şeftaliyi karısına uzatmış; “Bu gerçek bir şeftali değil!” demiş.
Karısı şeftaliyi kesmesi için ısrar edince, oduncu bir kez daha denemiş ve gülme sesine aldırmadan şeftaliyi kesmiş. Şeftalinin İçinden, çekirdek yerine küçücük bir çocuk çıkmasın mı? Bunu gören karı koca gözlerine inanamamışlar. Üstelik bu bücür, kollarını uzatıp; “Beni kucağınıza alın!” diyormuş. “Artık bizim de bir çocuğumuz var” diyen oduncu ve karısı çok sevinmişler, Çocuğu bir güzel yıkayıp sarmışlar. Adını da “Şeftali çocuk” koymuşlar.
Aradan aylar ve yıllar geçmiş. Şeftali çocuk büyüyüp yiğit bir delikanlı olmuş. Oduncu ve karısı onu o kadar çok seviyorlarmış ki, durmadan masal anlatıyorlarmış. En son anlattıkları masal canavarlarla ilgiliymiş. Bu masalı oduncu bir başkasından duymuş. Masal, şeftali çocuğun ülkesine saldıran canavarları anlatıyormuş. Önceleri oduncu, bu masalı anlatıp anlatmamakta kararsız kalmış. Ama çok sevdiği yavrusunun bunu bilmesi gerektiğini düşünüp anlatmış.
Masal şöyleymiş: Çok önceleri. Şeytan Adası’nın canavarları Şeftali çocuğun ülkesine saldırmış. Evleri yakıp yıkmışlar. Hayvanları ve insanları öldürmüşler. Şimdi o ülke, bu canavarların elindeymiş.
Şeftali çocuk bu masaldan çok etkilenmiş, Ökesini o canavarların elinden kurtarmaya ahdetmiş. Bu fikrini oduncu ve karısına da açıklamış. “Siz benim anam ve babamsınız!” demiş, “Sizi, dünyada ki her şeyden daha çok severim. Müsade ederseniz ülkemi canavarların elinden kurtarmak istiyorum.”
Oduncu ve karısı bu habere çok üzülmüşler. Ama yapacakları bir şey de yokmuş doğrusu. Çaresiz kabul etmişler. Oduncu, belinden çıkardığı keskin ve sivri bıçağı Şeftali çocuğa verirken, karısı da yolluk hazırlamış. Sonunda Şeftali çocuk, anne ve babasına sarılıp vedalaşmış. “En kısa zamanda geri dönüp, yaşlı günlerinizde size ben bakacağım.” demiş.
Şeftali çocuk, karanlık ormanlardan geçmiş, yüksek dağları ve derin vadileri aşmış. Sonunda vahşi bir köpekle karşılaşmış. Hırlayarak dişlerini gösteren köpek; “Buradan hiç kimse geçemez!” diyormuş. Şeftali çocuk gittiği yeri anlatınca, köpek uysallaşmış. “Beni de götür, sana yardımım dokunur!” demiş. Böylece, Şeftali çocuk ve köpek arkadaş olarak yola koyulmuşlar. Yolda bir maymunla karşılaşmışlar. Maymun da; “Burası benim bölgem, kimseyi bırakmam” diyormuş, Şeftali çocuk gittiği yeri anlatınca maymun da onlara katılmış. Üç arkadaş biraz ilerledikten sonra bir kartalla karşılaşmışlar. Gittikleri yeri kartala da anlatmışlar. Kartal da hiç düşünmeden onlara katılmış.
Çok geçmeden deniz kıyısına gelmişler. Uzaklarda, canavarların işgal ettiği ada görünüyormuş. Kıyıda duran bir yelkenli gemiye binerek adaya hareket etmişler. Maymun yelkenleri açmış, köpek de dümene geçmiş. Kartal havada yol gösterip, kılavuzluk ediyormuş. Adaya ulaşınca, kartal saldırıya geçmiş. Maymun da kalenin burçlarına çıkıp canavarlara taş atmaya başlamış. Canavarlar neye uğradıklarını şaşırmışlar. Bir çoğunun gözleri atılan taşlardan ve kartalın saldırılarından kör olmuş. Hemen kale kapılarını açıp denize doğru kaçmaya başlamışlar.
Şeftali çocuk ve azgın köpek kıyıda bekliyormuş. Şaşkın şaşkın üzerlerine gelen canavarları denize dökmüşler. Yalnız bir tek canavar kalmış. O da canavarların kralıymış. Korkudan iki eliyle gözlerini kapatan canavar kral şöyle söyleniyormuş; “Yukarıya bakamıyorum, maymun taşa tutacak, kartal gözlerimi oyacak. Kaleden kaçamıyorum, köpek ısıracak. Adadan çıkamıyorum, Şeftali çocuk denize atacak.”
Şeftali çocuk canavarların kralına; “Hemen ülkenin bütün hazinelerini gemiye taşı!” emrini vermiş. Canavar kral söyleneni yapmış. Şeftali çocuk da onun hayatını bağışlamış.
Böylece geriye dönüş yolculuğuna başlamışlar. Kartal, maymun ve köpek, kendi bölgelerine gelindikçe vedalaşıp ayrılmışlar.
Şeftali çocuk, anne ve babasını ırmak kenarında bulmuş. Birbirlerine kavuştukları için çok sevinmiş ve mutlu olmuşlar. Mutlulukları ömür boyu devam etmiş.