Tilki ile kedi sohbet ediyorlarmış. Tik durmadan, ne kadar hilekâr ve kurnaz olduğunu anlatıyormuş. Söylediğine göre, düşmanları onu alt edemezmiş, çünkü onlardan kurtulacak bir sürü oyun ve hile bilirmiş.
Kedi biraz da utanarak; “Ben fazla oyun bilmem ki!” demiş, “Düşmanlarımın elinden kurtulmak için bir tek yol bilirim, o da kaçmaktır.”
Tilki; “Kedi kardeş!” demiş, “Ben her tehlike karşısında başımın çaresine bakabilirim, ama senin durumuna üzülüyorum. Korkarım bir gün düşmanların seni çabuk alt edecek.”

Az sonra bir sürü tazının bağrışmalarını duymuşlar. Bir avcı topluluğuna ait olan bu köpekler, bütün hızlarıyla kendilerine doğru koşuyormuş. Kedi hemen, yanındaki bir ağacın dallarına sıçrayarak en üsteki bir yaprak kümesinin içine saklanmış.
Tilkinin hileleri işe yarayacak mı?…
Tilki ise; “Acaba şu hileyi mi yapsam, yoksa bu hileyi mi?” diye düşünmeye başlamış. Çünkü o kadar çok hile biliyormuş ki, hangisini uygulamasının daha doğru olacağına karar veremiyormuş. Tam birisini uygulayacakmış ki, tazılar etrafını çevirip tilkinin işini bitirmişler.

Bütün olanları yukarıdan seyreden kedi, çok hile bilmediğine şükretmiş.
Böylece kurnaz tilki hile ve oyunla işlerin yürümeyeceğini anlamış. Kedi ise akıllı davranmanın mutluluğunu yaşamış.